Bebeklikte Sağlanamayan Güvenli Bağlanma, Tüm Yaşamı Etkileyebilir

Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, bebeklikte sağlanamayan güvenli bağlanmanın tüm yaşamı etkileyebileceğini belirtiyor. Bağlanma korkusunun nedenleri ve çözüm yolları haberimizde.

Bebeklikte Sağlanamayan Güvenli Bağlanma, Tüm Yaşamı Etkileyebilir

Bebeklikte Sağlanamayan Güvenli Bağlanma, Tüm Yaşamı Etkileyebilir

BİLGE DOKTOR / İSTANBUL

İlk Yıllardaki Bağlanma, Gelecekteki İlişkileri Şekillendiriyor
İnsan ilişkilerinin temelini oluşturan bağlanma, yaşamın ilk yıllarında, özellikle 0-3 yaş aralığında şekilleniyor. Bu kritik dönemde güvenilir ve sabit bir bakım verenin varlığı, bireyin ileride kuracağı romantik ilişkilerden arkadaşlıklara, akademik başarılardan kariyer gelişimine kadar birçok alanda belirleyici rol oynuyor. Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın, bu dönemde sağlanamayan güvenli bağlanmanın, yetişkinlikte “bağlanma korkusu” olarak adlandırılan bir sorunla karşımıza çıkabileceğini belirtiyor.

Bağlanma Korkusu, İlişkilerde Tutarsız Davranışlarla Kendini Gösteriyor
Uzmanlara göre, bağlanma korkusu yaşayan bireyler genellikle ilişkilerde iki uç davranış sergileyebiliyor. Başlangıçta aşırı verici ve yoğun ilgi gösteren birey, ilişki derinleştiğinde aniden uzaklaşabiliyor. Bu durum, çoğunlukla bireyin çocuklukta yaşadığı bağ kurma eksikliklerinden veya istismar gibi travmatik olaylardan kaynaklanıyor. Bağ kurma eylemi birey için bilinmez bir alan haline geldiğinde, ilişki ilerledikçe bu korku aktif hale geliyor ve ani kopuşlarla sonuçlanabiliyor.

Sabit Bakım Verenin Önemi: Bebeğin İlk Teması Yaşam Boyu İz Bırakıyor
Uzman Klinik Psikolog Özgenur Taşkın’a göre, bir bebeğin doğumundan itibaren sabit ve güvenilir bir bakım verene sahip olması kritik öneme sahip. Annenin varlığı, emzirme süreci, bakım veren kişinin kim olduğu gibi detaylar, çocuğun temel güven duygusunun gelişimini doğrudan etkiliyor. Annenin yokluğu veya bakım verememesi durumunda, sabit ve şefkatli bir bakım verenin varlığı, çocuğun hayatta kalma ve duygusal bağ kurma becerisini belirliyor. Bu bağlamda, “sabit nesne” kavramı, bireyin yaşam boyu kurduğu ilişkilerde güven duygusunun temellerini oluşturuyor.

Psikoterapi, Bağlanma Korkusunu Aşmanın En Etkili Yolu
Taşkın, bağlanma korkusunun çözümü için psikoterapi desteğinin önemine dikkat çekiyor. Bireyin kendisini ve geçmiş deneyimlerini anlamaya çalışması, ilişkilerde tekrar eden desenleri fark etmesiyle başlayan bu süreç, zamanla sağlıklı bağ kurma becerilerinin gelişmesini sağlayabiliyor. Özellikle çocuklukta yaşanan eksikliklerin, ilişkilerdeki güven sorunları ve terk edilme korkusuyla birleşmesi, bireyi sürekli savunmada tutabiliyor. Bu savunma mekanizmaları ancak profesyonel destekle çözümlenebiliyor.

Bilgilendirici Kaynaklar da Destekleyici Olabilir
Psikoterapi dışında, bağlanma üzerine yazılmış bilimsel kitapların da farkındalığı artırabileceğini söyleyen Taşkın, özellikle çocukluk dönemine ve anne-bebek ilişkisine odaklanan kaynakların bireylerin içsel keşiflerine katkı sağlayabileceğini ifade ediyor. Ancak yine de uzun vadeli ve köklü bir iyileşme için yapılandırılmış terapi sürecinin en etkili yol olduğunu vurguluyor.

Bağlanma Korkusunu Aşmak, Hayatın Her Alanına Olumlu Yansır
Bağlanma korkusunu kabul etmek ve bu konuda destek aramak, sadece romantik ilişkiler değil; akademik başarı, kariyer gelişimi, sosyal çevre ve aile ilişkileri gibi birçok alanda pozitif değişimler yaratabiliyor. Taşkın’a göre, bireyin bu süreci kendisi için başlatması, iyileşmenin en sağlam adımıdır. Partner veya çevre için değil, bireyin kendini tanıması ve içsel gücünü keşfetmesi için bu yola çıkması, sağlıklı ilişkilerin anahtarı olabilir.

www.bilgedoktor.com